1) COĞRAFYANIN TANIMI
Terim olarak Coğrafya ilk kez, M. Ö. 3. yüzyılda Eratosthenes tarafından kullanılmıştır. Eski Yunanca'da yer anlamına gelen "Geo" ile yazılarak çizilerek tanımlama (betimleme) anlamına gelen "Graphie" sözcüklerinin birleşmesinden oluşmuştur.
Coğrafyanın
tanımı zaman içinde değişmiştir. Bu değişimin nedeni, bilimlerdeki gelişmeler
ve bilimlerin gelişmesini sağlayan bilim adamlarının görüş ve anlayışlarının
değişmesidir. Yer'in düz bir şekilde olduğunun kabul edildiği dönemlerdeki
coğrafya anlayışı ile günümüzdeki coğrafya anlayışının aynı olması beklenemez.
Onun için tarihin akışı içinde coğrafyanın çeşitli tanımları yapılmıştır.
Bunlardan bazıları şöyledir: "Yeryüzünün bilgisi", "Yeryüzünün
fiziki ve beşeri özelliklerini araştıran bilim", "Yeryüzünün fiziki
özellikleriyle insan arasındaki ilişkileri araştırarak ortaya koyan
bilim", "İnsan ile onun yaşama ortamı olan çevre arasındaki
ilişkileri araştıran bilim", "İnsan-doğal çevre etkileşimini kendi
prensipleri çerçevesinde inceleyen bilim". İşte bunlardan da yararlanarak
coğrafyanın tanımı şöyle yapılabilir: Coğrafya,
insanın içinde yaşadığı çevrenin doğal özelliklerini, insan-doğal çevre
etkileşimini ve bu etkileşim sonucu insanın ortaya koyduğu beşeri ve ekonomik
etkinlikleri kendi prensipleri çerçevesinde inceleyerek sonuçlarını açıklayan
bilimdir.
2) COĞRAFYANIN
KONUSU
Coğrafyanın
tanımında öne çıkan başlıca kavramlar, coğrafyanın konusunu da belirlemektedir.
Bu kavramlar şunlardır;
• İnsan
• Çevre
• İnsan-çevre etkileşimi
• Prensipler
Bu kavramların açıklanmasıyla coğrafyanın ne olduğu
ve hangi konuları kapsadığı yani coğrafyanın konusu kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
İnsan: Coğrafya,
insanı birey olarak ele alıp incelemez. Ancak coğrafya araştırmalarının odak
noktasında her zaman insan vardır. İnsansız coğrafya olamaz. Elde edilen
bulguların ve varılan sonuçların insana etkisi, her zaman göz önünde tutulur.
Ancak burada unutulmaması gereken önemli bir nokta vardır. O da insanın birey
olarak değil, her zaman topluluk halinde yaşamakta olduğudur. Onun için insan,
tarihin ilk dönemlerinden bu yana en küçük insan topluluğu olan aileden
başlayarak günümüze kadar köy, kasaba ve kentlerde topluluklar halinde
yaşamını devam ettirmektedir.
Çevre: İnsanın
içinde yaşadığı yere ortam veya çevre denir. İnsan, çevresinin
etkisinde kalır. Bu çevre, küçükten büyüğe doğru farklı coğrafi terimlerle
ifade edilir. En dar anlamıyla çevre, insanın yaşadığı meskendir. Daha sonra
bunu mahalle, semt, köy, kasaba, şehir,
yöre, bölüm, bölge, ülke, kıta, dünya ve hatta evrendir.
Çevrede canlı ve cansız varlıklar bulunur. Çevrede
bulunan varlıklar doğal ve beşeri (insan kökenli) varlıklardır. Doğal
varlıkların başında dağlar, tepeler, platolar, ovalar ve vadiler gibi çeşitli
yer şekilleri gelir. Yer şekilleri çeşitli özellikteki taş ve tabakalardan
oluşurlar. Yer kabuğunun bu katı bölümü taş
küre (litosfer) olarak ta ifade edilir.
Ayrıca
çevremizde sular vardır. Bunlar akarsular göller ve denizlerdir. Bunların
hepsine birden su küre (hidrosfer)
denir.
Akarsular,
göller ve denizler dışında bitkilerde, toprakta ve yeraltında da su bulunmaktadır. Ayrıca yüksek
dağların doruk kısımlarında ve kutuplarda buz halinde, atmosferde ise buhar
halinde su mevcuttur. Çeşitli ortamlardaki (kara, hava, deniz) su, hal
değiştirerek (katı, sıvı, gaz) bir döngü içinde hareket eder. Buna su dolaşımı denir. Çeşitli gazların
karışımı olan atmosferdeki hava,
insanların yanı sıra diğer canlıların yaşayabilmeleri için ilk koşuldur.
Atmosferde
meydana gelen olaylar (hava olayları) ise insanları çok yakından ilgilendirir.
İnsanlar, yaşayabilmek için faaliyetlerini havanın sıcak, soğuk, fırtınalı,
yağmurlu, kar yağışlı olup olmamasına göre düzenlemek zorundadır. Çevrenin
yukarıda belirtilmiş olan elemanları (taş, toprak, hava ve su) cansız
elemanlardır. Bunlardan başka çevremizde bitkiler
ve hayvanlar da vardır. Bunlar biyosferi oluşturur. Bu canlı
elemanlarla birlikte çevrenin şimdiye kadar belirtilmiş olan elemanlarının
hepsi birlikte doğal çevreyi oluştururlar.
Doğal çevrenin elemanlarının tamamı doğal elemanlardır.
Biyosfer
Birde beşeri çevre vardır. Etrafımıza baktığımız
zaman gördüğümüz, binalar, yollar, köprüler, taşıtlar gibi varlıklar insanlar
tarafından yapılmıştır. Yani kültürel eserlerdir.
İnsanın içinde yaşadığı çevre (ortam), yukarıda
belirtilmiş olan doğal çevre ile beşeri çevrenin bütünüdür.
Çevre bir bakıma coğrafi yeryüzü olarak da kabul
edilebilir. Coğrafi yeryüzü yerkabuğunun
veya dünyanın yüzeyi değildir. Çünkü bu yüzey derinliği olmayan ve sadece alanı
olan bir yüzeydir. Ama coğrafi yeryüzü bundan farklıdır. Coğrafi yeryüzü
coğrafyanın konusu olan olayların meydana geldiği üç boyutlu mekandır. Bu
mekana atmosferin alt katları girer.
Çünkü insanları çok yakından ilgilendiren (yağış ve rüzgar gibi) atmosfer olayları burada oluşur.
Katı yerkabuğunun üst kısımları da coğrafi yeryüzüne
dahildir. Çünkü madencilik faaliyetleri ile yine insanları yakından
ilgilendiren depremler ve volkanizma bu katlarda meydana gelir.
Denizlerin üst kısımları da coğrafi yeryüzü kapsamına
dahildir. Deniz altı ulaşımı ile insanların beslenmesinde önemli yer tutan
deniz ürünleri, denizlerin bu üst kısımlarında olur. Bu açıklamalardan da
anlaşılacağı gibi üç kürenin insanları etkileyen kısımları birlikte coğrafi
yeryüzünü oluşturmaktadır. Çevreyi
"insanların etkilediği ve
etkilendiği yerler" olarak tanımlarsak çevre ile coğrafi yeryüzü birbirine
çakışmaktadır.
Coğrafi yeryüzü = coğrafi çevre = biyosfer
demektedir.
İnsan-çevre etkileşimi:
İnsan ile doğal çevre elemanları arasında sürekli ve karşılıklı bir etkileşim
vardır. İnsanın doğal çevre ile etkileşimi sonunda beşeri (kültürel) eserler
ortaya çıkar. Yani beşeri çevre elemanları insan-doğal çevre elemanlarının
karşılıklı etkileşimi sonunda ortaya çıkmaktadır. İnsan-doğal çevre
etkileşimine bazı örnekler;
Atmosferi oluşturan
gazların yere uygulamış olduğu basınca, hava veya atmosfer
basıncı denir. İnsanlar ve karada yaşayan hayvanların
organizmaları, bu basınca göre düzenlenmiş yani bu basınca
karşı direnç kazanmıştır. Ayrıca atmosfer
içinde oluşan yağmurlar, yeryüzündeki akarsuları oluşturur, gölleri ve
denizleri besler. Normal ölçülerde olan yağış, insanlar için yararlı ve
gereklidir. Yeryüzündeki bütün canlıların bünyelerinin önemli bölümleri sudur.
Ayrıca insanlar için kullanma, içme, tarım ve sanayide kullanılan suyun
eksikliği, çeşitli sorunlar yaratır. Kuraklık ve salgın hastalıklar başta
olmak üzere kıtlık, göç gibi pek çok soruna neden olur.
Yağışın eksikliği,
insanları bu şekilde etkilerken aşırı yağışların da insanlara olumsuz etkileri
vardır. Ülkemizde sık sık yaşanan sel olayları bunların başında gelir. Doğal
afetlerden olan sellerin, insanların can ve mal kaybına neden olduğu sık sık
görülmektedir.
Bir başka atmosfer olayı olan fırtına da insan yaşamını olumsuz yönde etkilemektedir. Ayrıca
atmosferin sıcaklığının aşırı
artması veya aşırı düşmesi de insanları olumsuz yönde etkileyen faktörlerdir.
Don olayları, bazı bitkilerin donmasına neden olarak tarımsal üretimi ve
ekonomiyi olumsuz yönde etkiler. Ayrıca çeşitli yollarla insanların can ve mal
kaybına neden olur. Aşırı sıcaklığın da dolaylı ve dolaysız olarak insanların
can ve mal kaybına yol açtığı bilinmektedir.
Atmosferin bir özelliği olan sıcaklık, insan hayatını çok etkileyen hatta yönlendiren bir doğal çevre özelliğidir. İnsanların giyinmeleri, mesken tipleri, tarımsal ve ekonomik faaliyetleri, seyahatleri hep hava sıcaklığı tarafından yönlendirilmektedir. Kısaca söylemek gerekirse insanlar; evinde, iş yerinde, seyahatte, tatilde sürekli sıcaklığın etkisi altındadır. Hava sıcaklığı, insanların karakterlerine dahi etki eden önemli bir faktördür.
Doğal
çevrenin başka bir elemanı olan taş kürenin üzerinde çeşitli yer şekilleri vardır. Farklı yer şekillerinin
insanlara etkisi de farklıdır. Örneğin dağlık yerler, yükseklikleri nedeniyle
soğuk oldukları için buralarda insanların yaşaması zordur. Onun için yükseklik,
yerleşmeleri etkileyen önemli faktörlerdendir. Genellikle yükseklik artıkça
yerleşmeler azalır. Dağlık yerlerde kış sporları yapma imkanının artmasına
karşılık tarım alanları çok sınırlıdır.
Buna
karşılık alçak ovalar; iklim, tarım toprağı ve ulaşım yönünden insan yaşamına
çok daha elverişlidir. Onun için yerleşmelerin
önemli bir kısmı buralarda bulunur. Erciyes Dağı ile hemen yanı başındaki
Kayseri Ovası buna örnek olarak gösterilebilir. Tarihin akışı içerisinde bütün
önemli medeniyetlerin, alçak ovalarda gelişmiş olmasının nedeni de budur. Yani
atmosfer olayları gibi yer şekilleri de insanları değişik şekillerde
etkilemekte ve onların faaliyetlerini yönlendirmektedir. Yüksek yerlerde
insanlar hayvancılık yaparken alçak ovalarda tarla, bahçe tarımı yapmakta veya
sanayi faaliyetleri ile uğraşmaktadır.
Dağlık
alanları dar ve derin şekilde yaran ve uzun çukurluklar olan vadiler,
genellikle yolların geçmesine imkan sağlayacak ulaşımı kolaylaştırır.
Yurdumuzda Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgeleri başta olmak üzere kara ve demir
yolları bu vadiler içinden geçmektedir.
İnsanların etkileşim içinde bulunduğu başka bir doğal
çevre elemanı da bitkilerdir. İklim
ve toprak özelliklerine göre yetişen bitki örtüsü, insanların faaliyetlerini
değişik şekilde etkiler. Ormanların yakınında bulunan insanlar, ormanların
çeşitli doğal güzellikleri yanında kerestesinden de yararlanır. Orman ürünlerine dayalı çeşitli sanayi
faaliyetlerinde bulunurlar. Buna karşılık bozkırlarda yaşayan insanlar, ancak
buraları mera olarak değerlendirebilir.
Doğal
çevrenin başka bir elemanı olan sular da
insan etkinliklerini önemli ölçüde yönlendirici bir faktördür. Deniz kenarında
bulunan insanlar balıkçılık ve deniz ulaşım faaliyetlerine önem verirler. Hele
diğer doğal kaynakların kıt olduğu yerlerde deniz, insanların başlıca geçim
kaynağı olmuştur. Ülkemizde bunun en
güzel örneği Karadeniz Bölgesi'nin kıyı yörelerinde görülmektedir.
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı gibi başta
yağış ve sıcaklık olmak üzere, doğal çevrenin çeşitli elemanları ve olaylar insan etkinliklerini yönlendirmekte ve sınırlandırmaktadır. Bu faktörler her
şeyden önce yerleşme ve yaşama alanlarını sınırlandırmaktadır. Kutup
yakınlarında soğuk ve kuraklık, sıcak çöllerde sıcak ve kuraklık, dağların
yüksek kesimlerinde ise soğuk, insan yerleşmelerine imkan vermemektedir. Ayrıca
okyanuslar ve denizler ile ormanlar, yerleşmeyi engelleyen diğer doğal çevre
elemanlarıdır.
İklimin
elemanları olan yağış ve sıcaklık özellikleri aynı ülkenin bir yerinde tarımı,
başka bir yerinde ise hayvancılığı mümkün kılmaktadır. Ege Bölgesi ovalarıyla Erzurum-Kars platoları bunun güzel
örnekleridir. Aynı ülkenin bir bölgesinde yaz turizmini teşvik ederken başka
bir bölgesinde kış turizmine imkan sağlamaktadır. Doğu Anadolu'da sadece
buğday ve arpa tarımına imkan verirken Ege ve Akdeniz bölgelerinde çeşitli
sanayi bitkilerinin yetiştirilmesini sağlamaktadır. Yine Doğu Anadolu
Bölgesinde sınırlı sayıdaki tarım bitkilerinden düşük verim sağlanırken,
Akdeniz ve Ege bölgelerinde bazı yerlerde yılda iki kez ürün almak mümkün
olmaktadır.
Soğuk iklimli yerlerde yaşayan insanlar çok sıkı giyinmek ve çok yakıt tüketmek zorundadır. Buna karşılık sıcak iklimli yerlerde yaşayan insanlar çok az yakıt tüketerek ve ince giysilerle kış mevsimini geçirirler. Kış mevsiminin bulunmadığı yerlerde durum daha da kolaydır.
Yağışın yeterli olduğu yerlerde tarım daha kolay ve
daha çok gelir sağlayan bir uğraştır. Buna karşılık yağışın yetersiz kaldığı
yerlerde insanlar baraj, gölet, kanal gibi sulama tesisleri yapmak
zorundadırlar.
Bütün bu anlatılanlar doğal çevrenin insan üzerine
olan etkileridir. Doğal çevrenin elemanları insanları ne yapmaları, nasıl yapmaları ve ne yapmamaları yönünde etkilemektedir. Bu etki tek taraflı bir
etkidir.
İnsanoğlu varoluşundan günümüze kadar doğal çevre
elemanlarının etkisinde kalmıştır. Aşırı soğuktan ve yaban hayvanlarından korunmak
için ağaç kovuklarına ve mağaralara sığınmıştır. Başka bir ifadeyle doğanın
olumsuzluklarından korunmak için doğanın imkanlarına sığınmıştır. Bu sığınma
yerleri doğal barınaklardır.
Mesken yapımına geçen insanoğlu burada da yine
çevresindeki doğal malzemeleri kullanmak zorunda kalmıştır. Çevresinde yetişen
bitkilerden yararlanarak, yumuşak kayaları oyarak, taşları kullanarak kendisine
mesken yapmıştır. Günümüzde dahi dünyanın çok yerinde mesken yapımında
kullanılan malzeme, o yörenin iklimi ve jeolojik yapısının kontrolü
altındadır. Ülkemizde de meskenler kerpiç, taş, ahşap ve betonarme olmak üzere farklı malzemelerle yapılmaktadır. Ancak
içinde bulunduğumuz çağda, insanların mali imkanları ve bilgi düzeylerinin
artmasına bağlı olarak, yeni binaların çoğu tuğla, demir ve beton ile
yapılmaktadır. Yani doğal çevrenin kontrolünden uzaklaşma söz konusudur.
Mesken yapımındakine benzer bir durum, tarım için de
geçerlidir. Çeşitli tarım alet ve makineleri, gübreleme, sulama, tohum ıslahı,
seracılık gibi tarım yöntemlerinin modernleştirilmesiyle tarım, geçen
yüzyıldakinden çok farklıdır. Sözü edilen bu iyileştirmelerle tarım ürünleri
çeşitlendirilmekte, bitki ve hayvan soyları ıslah edilmekte, hastalıkların
önüne geçilmekte ve sonuç olarak üretim artırılmaktadır.
Teknolojinin ve bilimin etkileri hızla artmaktadır. Ancak günümüzde yerleşme, tarım, sanayi, ulaşım, ticaret ve turizm gibi insan etkinliklerinde doğa özellikleri, yine de ana belirleyici etkendir. Ana çerçeveyi çizen, çevrenin doğal özellikleridir. Bilimsel ve teknolojik gelişmeler bu çerçeve içinde belirli derecelerde değişiklikler yapmaktadır. Yüksek dağları aşabilmek için yollar, geçitler, tüneller yapılmaktadır. Yağışın belirli dönemlerde düştüğü yerlerde barajlar ve sulama kanalları yapılmaktadır. İklimin soğuk olduğu yerlerde ısı izolasyonu iyi olan meskenler yapılmaktadır. Ancak bütün bu çabalar yine de sınırlı kalmaktadır. Çünkü Doğu Karadeniz bölümünün her mevsimi yağışlı geçen ikliminde hiç bir bilimsel ve teknolojik yenilik pamuk yetiştiremez. Çünkü her bitkinin yetişebilmesi için yıl içinde belirli dönemlerde ihtiyaç duyduğu su ve sıcaklık değerleri farklıdır. Bu nedenle pamuk bitkisi olgunlaşma döneminde yağışsız ve sıcak bir havaya ihtiyaç duyar. Bu da Doğu Karadeniz bölümünde yoktur. Yine hiç bir yenilik çay bitkisini Ege Bölgesi'nde yetiştiremez. Doğu Anadolu'nun şiddetli karasal ikliminde turunçgiller yetiştirilemez. Çünkü bünyesinde yüksek oranda su bulunduran turunçgiller, bu bölgedeki şiddetli kış soğuklarında donar. Bu bölgede seralarda, büyük özenle yetiştirilebilecek olan turunçgiller ise çok pahalıya mal olacakları için, bu durumun uygulamada geçerliliği olmayacaktır.
İnsanların, doğal çevre elemanlarının etkilerine
karşı yapmış oldukları etkinlikler, çok zaman doğaya zarar vermemektedir. Bu
çabalar sadece doğanın olumsuzluklarından korunmak içindir. Sellerden korunmak
için yapılan köprüler, menfezler, setler, yer şekillerinin ulaşım üzerine olan
olumsuzluklarından korunmak için yapılan yollar, köprüler, tüneller, geçitler
ve ulaşım araçları, soğuk ve sıcaktan korunmak, emniyet içinde rahatça yaşamak
için yapılan meskenler gibi kültürel varlıklar doğaya zararlı değildir. Burada
insanın doğal çevreye olumsuz bir etkisi söz konusu değildir. O halde
coğrafyanın tarifinde bulunan karşılıklı
etkileşimin, insan tarafından yapılanları nelerdir? İşte burada karşımıza
aynı zamanda asrımızın da sorunu olan çevre
sorunları kavramı çıkmaktadır.
Çevre sorunları,
insanın doğal ortama yapmış olduğu olumsuz etkiler sonucu ortaya çıkan çeşitli
kirlilik ve diğer bazı olumsuzlukların toplamını ifade eder. Bundan
da anlaşılacağı gibi çevre sorunları = çevre kirliliği değildir. Çevre
kirliliği; hava kirliliği, su kirliliği,
toprak kirliliği ve ses kirliliği (gürültü)
olarak ifade edilir
Sonuç olarak belirtmek gerekirse;
İnsan-çevre etkileşiminde doğal çevrenin insan üzerine olan etkileri olumlu ve olumsuz olmak üzere iki grupta toplanabilir. İnsanlar olumlu özelliklerden yararlanmaktadırlar. Olumsuz özelliklerden ise daha az etkilenmek ve hatta etkilenmemek için çeşitli faaliyetler yapmaktadır. Bu faaliyetlerin bir kısmının doğal çevreye zararı olmamaktadır. İnsanın doğal çevreye zararlı olan girişimleri kendi karşısına çevre sorunları olarak çıkmaktadır.
3) COĞRAFYANIN
PRENSİPLERİ
Coğrafya biliminin üç prensibi vardır.
Araştırmalarını bu prensiplere göre yapar ve ortaya çıkan sonuçları sentez halinde
ifade eder. Bu prensipler sırasıyla; dağılış,
ilgi ve bağlılık ile nedenselliktir.
a) Dağılış Prensibi:
Coğrafya araştırmalarına neden olan konuların belirli
bir alandaki yayılışı ve bulunuş biçimleri, dağılış olarak ifade
edilir. Buradaki alan bir yöre olabileceği
gibi, havza, bölüm, bölge, ülke, kıt'a ve
hatta dünya olabilir.
Dağılışı gösterilecek olan konu ise; bitki örtüsü,
yer şekilleri, sıcaklık, yağış, nüfus, tarım alanları, sanayi kuruluşları gibi
daha pek çok veri olabilir. Bu verilerden bir kısmı yeryüzünün doğal özellikleridir. Diğer bir kısmı ise insan etkinlikleri sonucu ortaya çıkmış
eserlerdir,
Coğrafyada
bir konunun veya olayın dağılışı belirtilirken dikkat edilmesi gereken en
önemli nokta yayılış biçimlerinin ayrı
ayrı ifade edilmesidir. Örneğin tarım alanlarının Türkiye'deki dağılışı
yapılırken önce yatay dağılış belirtilir.
Bu dağılış harita üzerinde gösterilir. Haritaya bakıldığı zaman Türkiye'deki
tarım alanlarının nerelerde bulunduğu, ne kadar yüzölçümü kapladığı hakkındaki
bilgiler anlaşılabilir. Dağılışın belirtilmesi gereken başka bir özelliği ise dikey dağılıştır. Bu Özellik,
eşyükselti eğrilerinin bulunmadığı, haritalarda gösterilemez. Eğer bir coğrafi
bilginin yatay dağılışı yanında dikey dağılışının da gösterilmesi isteniyorsa,
uygun aralıklarla eşyükselti eğrilerinin çizilmesi gerekir. Coğrafya
araştırmalarında yatay dağılış kadar dikey dağılış da önemlidir. Örneğin
Akdeniz, Ege denizi ve Karadeniz kıyı yörelerinde ormanlar hemen denizin
kenarından başlar, Buna karşılık diğer bölgelerde orman alt sınırı çok daha yükseklerden
(1000-1200 m.) başlamaktadır. Dağılışın üçüncü özelliği ise zamanda dağılıştır.
Zamanda dağılışın gösterilebilmesi için veriler zaman bölümlerine (yıl, ay, gün
gibi) ayrılarak ifade edilir. Zamanda dağılış genellikle grafiklerle ifade
edilir.
b) İlgi ve Bağlılık
Prensibi: Coğrafyanın konusu olan her olay
veya olgu, başka bir olay veya olgu ile ilgilidir. Türkiye'de tarım alanlarının
dağılışı ile alüvyal ovalar ve alçak platolar arasında yakın bir ilgi vardır.
Çünkü Türkiye'deki tarımın önemli bir kısmı bu araziler üzerinde
yapılmaktadır.
Kültür
bitkilerinin ekim alanlarıyla oradaki iklim özellikleri arasında yakın bir
ilgi vardır Çünkü her bitkinin yetişip olgunlaşabilmesi, meyve verebilmesi için
yıl içinde belirli devrelerde belirli ölçüde suya ve sıcaklığa ihtiyacı vardır.
Bünyesinde bol miktarda su bulunduran muz meyvesi en hafif don olayından bile
etkilenir. İşte bundan dolayı muz, kışları ılık geçen Akdeniz ikliminde
yetişir. Yani muz ekim alanlarıyla kışları ılıman geçen İklim arasında yakın
bir ilgi vardır.
c) Nedensellik
Prensibi: Her bilimde olduğu gibi
coğrafyada da "neden" sorusu sık sık sorulur Bu sorunun cevabı
mutlaka verilmelidir. Çünkü her şeyin bir nedeni vardır. Ülkemizdeki tarım
alanları örneği ele alınarak nedensellik prensibi şöyle açıklanabilir: Ege Bölgesi'ndeki vadi tabanı düzlüklerinde
ve çöküntü ovalarında pamuk tarımı önemli yer tutar. Buna karşılık Doğu Anadolu
Bölgesi'nin vadi tabanlarında ve çöküntü ovalarında (Iğdır Ovası hariç) bu
bitki yetişemez. Bunun nedeni, Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki yaz sıcaklıklarının
bu bitkinin yetişmesi için yeterli olmamasıdır, Akdeniz ve Ege bölgelerinde
yetişen turunçgillerin Doğu Anadolu Bölgesi'nde yetişememesinin nedeni de şöyle
açıklanır; Turunçgil meyveleri bünyelerinde bol su bulundururlar. Onun için kış
soğuklarında donarlar. Ayrıca turunçgil ağaçları da şiddetli karasal iklimin
kış soğuklarına karşı dayanıklı değildir.
Coğrafyanın yukarıda belirtilen dağılış, nedensellik,
ilgi ve bağlılık prensipleri, sadece coğrafyanın kullandığı (patenti
coğrafyaya ait olan) prensipler değildir. Aynı prensipleri ayrı ayrı bir çok
bilim dalı da kullanır.Coğrafyanın diğer bilimlerden farkı, bu üç prensibi birlikte kullanmasıdır.
Coğrafya araştırmaları yapılırken ve bu
çalışmaların sonucunda elde edilen bilgiler ifade edilirken takip edilen yol ve
yöntemler coğrafyada araştırma
yöntemleri olarak ifade edilir. Bunlar aşağıdaki şekilde ifade edilebilir.
A. Veri Toplama
1. Arazı öncesi bilgi toplama (literatür çalışması),
2. Arazide yapılan gezi-gözlem,
3. Fotoğraf, film ve slayt çekme,
4. Numune alma (taş, toprak, bitki, su vs,),
5. Anket yapma - istatistik bilgiler toplama,
6. Hava fotoğrafları ve uzay görüntülerinden
yararlanma,
7.
Mevcut haritalardan yararlanma.
B. Değerlendirme
Arazi öncesi veri toplama çalışmaları ve arazide
yapılan çalışmaları (gezi-gözlem) sırasında elde edilen bilgiler hep birlikte
değerlendirilip yorum yapılır, sonuçlar çıkartılır. Daha sonra elde edilen
sonuçlar ifade edilir.
C. İfade Etme
Coğrafi olaylar çok çeşitli şekillerde ifade edilir.
Bunlar:
1. Haritalarla.
2. Fotoğraflarla,
3. Grafiklerle,
4. Kesitlerle,
5. Blokdiyagramlarla,
6. Kitaplarla,
7. Makalelerle,
8. Raporlarla,
4) COĞRAFYANIN BÖLÜMLERİ
Günümüzde
modern coğrafyayı
kavrayabilmiş herkesin üzerinde
görüş birliğine vardığı coğrafyanın tanımında iki esas öğe mevcuttur. Bunlar Doğal çevre ve İnsandır. İşte bunlar coğrafyanın bölümlerin
de tayin etmiştir. Bu bölümler;
1) Fiziki Coğrafya: Doğal çevrenin (doğal ortamın) elemanları ile doğal çevrede
meydana gelen ve insan topluluklarım etkileyen doğal olaylar, fiziki
coğrafyanın konularıdır. Fiziki coğrafyanın konulan şu şekilde
isimlendirilebilir:
Jeomorfoloji
(Yerşekilleri Bilimi): Yerşekillerinin oluşumunu, gelişimini,
bunların yerin yapısındaki taşlarla ve iklimle ilişkilerim araştıran bilim
dalıdır.
Klimatoloji
(İklim Bilimi):
Yeryüzünde bulunan çeşitli iklim tiplerini, bunların özelliklerini ve
yeryüzündeki dağılışını araştıran bilim dalıdır.
Biyocoğrafya
(Canlılar Coğrafyası): Yeryüzünde bulunan bitki ve hayvan topluluklarını,
bunların özelliklerin!, diğer coğrafi faktörlerle ilişkilerini ve yeryüzündeki
dağılışını inceleyen bilim
dalıdır
Sular
Coğrafyacı:
Akarsular, göller ve denizlerin özelliklerini ve dağılışını konu alan bilim
dalıdır.
Toprak
Coğrafyası:
Yeryüzündeki toprakları, oluşumlarını, özelliklerini ve dağılışlarını araştıran bilim dalıdır.
2)
Beşeri ve Ekonomik Coğrafya: Aslında ekonomik coğrafyanın konusunu meydana getiren olay
ve olguların insanlar tarafından meydana getirildiği dikkate alındığında,
coğrafyanın bu bölümüne "beşeri coğrafya" denilmesi de doğru olur.
Nüfus
Coğrafyası:
Coğrafyanın bu dalı; nüfusun çeşitli özelliklerini, dağılışını, göç
hareketlerini inceler.
Yerleşme
Coğrafyası: Bu
bilim dalı da en küçüğünden en büyüğüne kadar yerleşme birimlerini, bunların
özelliklerini ve dağılışlarını kendisine konu olarak almıştır.
Tarım
Coğrafyası: Tarla
ve bahçe ziraatı şeklinde topraktan yararlanma, hayvancılık ve ormancılık
faaliyetlerinin tümünü konu alan bilim dalıdır.
Sanayi
Coğrafyası: Çeşitli
sanayi kollarını, sanayinin gelişme dönemlerini, üretimlerini ve sanayi
kuruluşlarının dağılışlarını inceleyen bilim dalıdır.
Turizm
Coğrafyası: Turizm
etkinliklerinin türünü, bu etkinliklere katılan insan sayılarını, bu
etkinliklerin ekonomiye katkılarını konu alarak inceleyen bilim dalıdır.
Ulaşım
Coğrafyası:
Ekonominin can damarları olan hava, kara ve deniz ulaşımını çeşitli yönleriyle
ele alarak inceleyen bilim dalıdır.
Ticaret: Tarım ve sanayi faaliyetleriyle
üretilen malların el değiştirmesi olan ticareti kendisine konu alan bilim
dalıdır.
Bazı
kaynaklarda coğrafya, genel coğrafya ve yerel coğrafya (bölgesel
coğrafya) olmak üzere iki bölüme ayrılmaktadır. Ancak bu bölümleme coğrafyanın
bölümleri değil, coğrafi konulara bakış açışı, coğrafi konuları inceleme
yöntemidir. Çünkü fiziki coğrafya ve beşeri coğrafyanın konuları ya genel coğrafya,
ya da yerel coğrafya yöntemiyle ele alınarak incelenir. Genel coğrafyada
esas olan konudur. Ele alınan belirli bir konu, dünyada veya onun bir
parçası üzerinde bütün özellikleriyle incelenir. Örneğin, yer yüzündeki iklim
bölgeleri, Akdeniz bitki toplulukları, zonal topraklar gibi.
Yerel
coğrafyada ise esas
olan alandır. Belirtilen bir alanda fiziki ve beşeri coğrafyanın bütün
konuları ayrı ayrı ele alınarak incelenir. Örneğin Türkiye coğrafyası bir yerel
coğrafya konusudur. Türkiye'de fiziki ve beşeri coğrafyanın tüm konuları (yer
şekilleri, iklimi, bitki örtüsü, suları, toprakları, tarımı, sanayisi, turizmi,
ulaştırması, ticareti, nüfusu, yerleşimi gibi) ele alınarak incelenir. Onun
için bu iki kavram (genel coğrafya ve yerel coğrafya), coğrafyanın bölümleri
değil, coğrafya araştırmalarım yapma yöntemi, coğrafi konulara yaklaşım biçimidir.
Yerel coğrafyadaki yer, dünyanın tamamı olabileceği gibi kıta, ülke veya bir
ülkenin coğrafi bölgesi, bölümü hatta yöresi dahi olabilir.